Herkes
İçin Sirke Yapım Rehberi
Çok
Kolay, Çok Keyifli
Kendimi
bildim bileli toplayıp dönüştürmeyi severim... ama itiraf
etmeliyim, ilk sirkemi 60'ıma merdiven dayadığım geçen
sonbahar yaptım! Annem, her yaz Yayla evimizin mutfak
penceresinin dışına koyduğu cam kavanozda soframızdan çıkan
meyve artıklarını biriktirip sirke yapar, dönüş vakti
geldiğinde süzdürüp, kış boyunca kullanırdı. Ben hiç
denememiştim. Olsun, varsın... sirkeye başlamanın yaşı
olmazmış
Geçen
eylül sonunda arkadaşlarla geziye gittiğimiz Mut yolunda harap,
bakımsız, doğaya terk edilmiş bir elma bahçesine rast geldik...
renklerin çekiciliğine kapılıp bahçeye girdik. Meyvelere dadanan
kurtlardan anladık ki, çoookk lezzetli, sulu, zehir değmemiş
tertemiz elmalardı bunlar... tadınca da onayladık lezzeti. Hepsi
yerlere dökülüyordu. Sahibinden izin isteyip, arkadaşların
yardımı ile epeyce topladım. Biraz ağaç dibinden, biraz
dalından... en olgun, en sulu, en tatlılarını seçerek. Sirke
olacak meyvenin mümkün olduğunca olgun ve tatlı olması
önemliymiş. İlaçsız, zehirsiz, temiz olması da bir o kadar
önemli elbet.
Ben
elma toplarken, arkadaşlardan biri de, sırtında dağdan topladığı bir çuval yabani alıçla yanımızdan geçen birinden alıçlarını alıp, hepimize bölüştürdü. Can ile benim payımıza düşen
alıçlar, elmalarla birlikte sirke olma yoluna girdiler. Ama önce
kurtlarla vedalaşmak gerekiyordu. Eh, bunca zaman bu güzel
meyvelerin tadını onlar çıkarmış. Artık sıra
bizde!
Yiyeceğimi
doğadan toplayıp dönüştürmeyi sevdiğim kadar, paylaşmayı da
seviyorum. Ölüm-kalım savaşı yok... çalmak yok... sadece
doğadan ihtiyacın kadarını paylaşmak var. Misâl, elma
kurduyla :)))
Akşam
eve gelince, çok ovalamadan güzelce yıkayıp, kendi kendine
kurumaya bıraktım meyveleri. Kabuğun üzerindeki doğal flora,
fermentasyon için çok değerliymiş çünkü. Ertesi gün,
elmaların çürük kısımlarını kesip ayırarak temiz kısımlarını
sapı, çekirdeği, kabuğu ile birlikte küçük parçalar halinde
doğradım. 5 litrelik cam kavanozların yarısına yakın doldurdum
(1/3 ten az olmaması öneriliyor). Alıçların da çürük ve
kurtlu olanlarını ayıkladım. Temizleri, geniş bir tepsinin içine
düzgünce doldurdum. Üzerlerine temiz bir tülbent serip büyük
tahta kepçemin tersi ile vurarak biraz ezilip kırılmalarını
sağladım. Bunları da kâh elmalarla birlikte, kâh tek başına
kavanozlara doldurdum. Yine aynı oranda.
Meyvelerin
üzerine önce 1 çay bardağı (150 ml.) doğal, fermente sirke
koydum. Üzerine de kavanozun boğazından 2 parmak aşağıda
kalacak kadar içme suyu doldurdum. Ne sirkesi kullandığınız
önemli değil. Yeter ki, doğal, fermente ve güçlü bir sirke
olsun. Su ise mutlaka içme suyu olmalı. Kavanozların üzerine cama
yazabilen kalemle tarih atıp, ağızlarına da pamuklu ekmek
torbalarından geçirdim.
Bu
aşamada "karanlık ve serin" bir yere ihtiyaç var. Fakat
Mersin malûm, eylül, hattâ ekimde hâlâ sıcak olur. Evin mümkün
olan en serin bölgesinde bir dolabı sirke kavanozlarına ayırdım.
Yanyana dizdim.
Bundan
sonra, sirkenin olgunlaşması 3 hafta ile 2 ay arasında
sürebiliyormuş. Benimkiler 1-1,5 ayda tamamlandı.
|
Önce
hergün düzenli olarak 1 - 2 kez uzun saplı tahta kaşıkla
meyveleri karıştırdım ve meyvelerin yavaş yavaş kavanozun
dibine çökmesini keyifle izledim... tüm meyveler çökünce
karıştırmayı bıraktım. Fakat, her gün dolap kapağını açıp
neler olup bittiğine göz atmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Hiç
bir gelişmeyi kaçırmak istemiyordum.
Evi
hafiften sirkemsi hoş bir meyve kokusu sarmaya başlarken, dolabın
içinde uçmaya başlayan ilk sirke sineği ile tanıştım... ne
heyecandı ama!.. sonra hızla çoğalıverdiler. Merak etmeyin,
dolabın dışına çıkmıyorlar. Onların derdi-gücü, kavanozun
içindeki dünya... sanırım kavanozun dışı, uzay boşluğu gibi
onlar için. Yaşamak için, içinde doğdukları kavanozun
atmosferinden uzaklaşmamaları gerekiyor. Derken, sirkenin üzerinde
ince tül görünümünde "sirke anası" peyda oldu;
giderek olgunlaştı... incecik maya tabakası kat kat kalınlaştıkça,
minik sinekler de bir bir ölmeye başladılar... arkalarında bana
kavanozlar dolusu muhteşem sirkeler ve kalın, güçlü sirke
anaları bıraktılar.
Kavanozdaki
sıvının yüzeyinde oluşan sirke anası da aşağı doğru
çökünce, artık süzme vaktinin geldiğini anladım. Önce iyice
yıkadığım elimi, kolumu kavanoza daldırıp sirke anasını
özenle çıkardım. Dışarıdan bakınca 'dokunsan
dağılıverecekmiş' hissi veren sirke anasını elime alınca çok
şaşırdım: meğer tüm analar gibi çok sağlam ve
dayanıklıymış.
Sirke
analarını temiz bir kaba koyup ayırdım. Meyveleri tülbentten
geçirip süzdüm; tortularının çökmesini bekleyip bir daha
süzdüm ve şişeledim. Her birinin üzerine tarih ve içerik
etiketi koyup, dostlarla paylaştım.
Sirke
analarını 1 litrelik kavanozlara yerleştirip üzerlerine kendi
sirkelerinden döktüm; ve seneye kullanmak üzere dolaba kaldırdım.
Süzdüğüm meyveleri ise bokaşi kompost kovasına atması için
Bediz'e verdim.
Bir
sirke yapımıyla, doğanın döngüsel varoluşunu, ihtiyacım olan
gıdayı adil ve temiz yöntemle, diğer canlılar ve insanlarla
yardımlaşarak, paylaşarak üretip, tüketebileceğimi deneyimlemiş
oldum. Üstelik sıfır atıkla.
Doğa
Anaya ve bana bu heyecanlı yolculukta eşlik, rehberlik eden tüm
canlı dostlara (meyve toplamama yardım edenlerden, topraktaki
kurda, havadaki kuşa, sineğe ve dahî mikro boyuttakilere) çok
teşekkür ediyorum.
Aranızda,
yazıyı keyifle okuyup "bu iş bana göre değilmiş" ya
da "organik meyveyi nereden bulurum şimdi" diye
hayıflananlar varsa... hiç dert değil. Herkes herşeyi yapmak
zorunda değil. Çok güzel hazır organik sirkeler var,
alabileceğiniz. Meselâ TapTaze'ye gelin. Mevsiminde toplanan
meyvelerle yapılmış, üstelik organik sertifikalı fermente
sirkeler var... çeşit çeşit. Bizim bir amacımız da, temiz gıda
üreticileri ile bilinçli, seçici tüketiciyi bir araya getirmek
değil mi?!.. |